20 Ekim 2016 Perşembe

Herkes Cildini Nemlendirmeli Mi?

   Özellikle yağlı ciltlilerin sıklıkla yanılgıya düştükleri bir mevzudan bahsetmek istiyorum. Yağlı bir cildiniz varsa nemlendirici kullanmak cildinizde gerçekten de sivilcelenmeye sebep olur mu? Kuru ciltliyseniz nemlendirici tercihiniz nasıl olmalı? Normal citliler herhangi bir nemlendiriciyi kullanabilir mi?
   Sizce cilt yaşlanması nedir? Kırışıklar? Lekeler? Sarkmalar? Peki bu yaşlanmaya sebep olan nedir? Yıllar mı? 
Bugün bu soruları cevaplandırmak niyetindeyim..

   Zaman içinde cildiniz nemini kaybeder. Bunu hepimiz biliyoruz. Ve aslında yaşlanmanın perde arkasında bu nem kaybı yatar. Cildin yenilenmesi için birçok etmen var. Örneğin akşam 10-sabah 6 arasında uyunan düzenli uykuların yerini hiçbir anti-ageing krem tutamaz. Çünkü gecenin bu saatlerinde uyuduğunuz zaman cildinizi yenileyip yaşlanmanızı yavaşlatan Melatonin isimli bir hormon salgılarız. Cildin gerginliğini sağlayan kolajen isimli proteini de duymuşsunuzdur. Tüm bu yapısal elementler etkinliğini su varlığında gösterir. Cildiniz su kaybettikçe onarımı güçleşir. Yaşlanma süreciniz hızlanır. Lekelenmeler artar. Kırışıklıklar artar. Sarkmalar artar...
   Evet herkesin içtiği su elbette ki cildine nem sağlıyor. Ama vücudumuz yaşlandıkça gerekli nemi tutmayı ve cildimize iletmeyi başaramıyor. Bu yüzden topikal bir nemlendirme özellikle yaş ilerledikçe daha da gerekli hale gelir.

   Peki yaşlanma ne zaman başlar?

    Adolesan dönemin yani tahminen 22-23 yaşların ardından vücudumuz gelişimini tamamlayıp yaşlanma dönemine girer. Bu dönemden itibaren cilt su kaybetmeye de başlamış olur. Yani ergenlik döneminin hemen ardından cilt nemlendirme artık ciddi bir önem taşır. Aslında tam da bu yıllarda cildimiz bebekliğimizde ki kadar olmasa da güzellikte zirve yapmıştır. Yaşlandıkça güzelleşmeniz mümkün elbette ama bu cildiniz için geçerli değil. Hatta 30lu yaşlarda ilk mimik çizgilerinizle de tanışınca daha genç haldeki cildinize özlem duyarsınız. Bu yaşam periyodunun hangi döneminde olursak olalım hiç bir şey için geç değil.

   Düzenli nemlendirici kullanmak yaşlanmayı yavaşlatır.


    Cilt tipiniz ne olursa olsun cildinizin nem oranını normalin üstünde tutmak yani nemlendirici kullanmak yaşlanmanızı geciktirecektir. Gün içerisinde hepimizin cildinden su buharlaşarak uzaklaşır. Yağlı ve kuru ciltlerin bu noktada bir ayrımı söz konusu. Yağlı ciltlerin yağ ve sebum salgısındaki fazlalık sebebiyle cildin doğal neminin kaybı daha az olur. Ancak bu aşırı yağ oranı da sivilceye sebep olur. Yani yağlı ciltliler geç yaşlanır ancak kuru ciltliler de daha az sivilce problemi yaşar. O zaman ne mutlu normal ciltlere :) Tabi cilt tipiniz yağlı da olsa zamanla sizin de cildinizin nem oranı düşer ve yaşlanırsınız. Bu yüzden nemlendirici kullanmanız gerekli.

   Nemlendirici Seçimi


   Nemlendiriciler işlev bakımından iki tip bileşen taşır. Cilt yüzeyinde tabaka oluşturan bileşen, ve nem sağlayan bileşen. Bu şekilde cilde hem su takviyesi yapılır hem de cildin üstünde tabaka oluşturularak su kaybı azaltılır. Kuru ciltlilerin cilt yüzeyinde tabaka oluşturan bileşene doğal yağ ve sebum salgıları düşük olduğu için daha çok ihtiyaç duyarlar. Yağlı ciltliler ise sebum ve yağ fazlalığını dengeleyen ve nem takviyesi yapan bir krem kullanmalıdır. Bu yüzden örneğin yağsız jel kremler, veya sebum baskılayıcı içeren düşük yağlı kremleri tercih edebilir. Kuru ciltliler ise bitkisel yağlar barındıran (örn:avokado yağı) kremleri tercih edebilirler. 

    Ergenlik Döneminde Nemlendirme


   Özellikle sivilce problemi yaşıyorsanız sebum ve yağ bezi baskılayıcı kremler kullanabilirsiniz. Halk arasında bunlara kurutucu krem dense de aslında cildinizin nemini azaltmayı amaçlamaz. Aksine yağ salgısını azalttıkları için nem takviyesinde bulunan bileşenler de içerirler. Ancak eğer medikal bir yağ baskılayıcı krem veya hap kullanıyorsanız ekstra nemlendiriciye ihtiyaç duyabilirsiniz. Bunun için lütfen doktorunuza veya eczacınıza (ve tabi ki bana) danışın.Ergenlik döneminde iseniz ve kuru ciltliyseniz cildinize uygun oranda nemlendirme sağlayan bir krem kullanmanızı size de tavsiye ediyorum.

Özetle hangi yaşta olursanız olun özellikle yaşlanmayı önlemek ve cilt yenilenmesini ve güzelleşmesini desteklemek için, cilt tipinize uygun bir nemlendirici kullanmanız çok önemli.


17 Ekim 2016 Pazartesi

Blogger Olma Hayallerim ve Çok Daha Ötesi

    Ben çok küçük yaşlarda kozmetiğe merak sarmış biriyim. Bu mini mini bir kızken yüzüme annemin makyaj malzemelerini sürmemden çok daha öte bir şey. Toplum içinde insanların "doktor ablama K vitaminli sivilce kremi yazmış ama bir işe yaramıyor, zaten çok pahalı bir daha almayacağız" diyerek başkalarına hiç bilmediği konularda bir şeyler anlattığını işittiğim anlarda alevlenen bir duyguydu. Burada bahsedilen K vitamini tamamen bir yanlış anlama. La roche posay Effacler K kremin "K" harfini vitamin zannetmekle alakalı bir durum. Ve bu cümleyi kuran arkadaşla küçük bir muhabbet sonrasında ablasının kremi çok yanlış kullandığını gördük.
   Bu tip durumlar bana toplumda kanayan bir yarayı gösterdi. Eczacı meslektaşlarım belki beni çok eleştirecekler ama Dermo-kozmetik ürünler hakkında yeterli açıklamayı eczanelerimizde maalesef bazen alamıyoruz (internet siparişleri zaten en büyük hata bunu unutmayınız). Eğer eczanede size dermokozmetik ürün satışını bir firmanın elemanı yapıyorsa bilin ki sizin cildinizden çok kendi komisyonunu düşünerek ürün öneriyordur. Bu yüzden daima eczacılarla muhattap olun. Bir Sephora çalışanı bile size cildinizle alakalı binlerce öğüt sıralayabilir. Ama bu öğütler de tanıtım günlerinde aldıkları kısa ürün bilgilerinden ibaret işin aslında. Size her konuda en yakın sağlık ve cilt bakım danışanınız daima eczacınızdır bunu lütfen unutmayın.

   Neyse konudan sapmayacağım :) Kendi eczanemde misafir ettiğim hastalarım elbette ki göz bebeğim olacak. Ama bunun dışında eczane ortamında ulaşıp bildiklerimi aktaramayacağım insanlara da yardımcı olabilmenin belki de en çok tercih edeceğim yolu blog yazmaktı.
    Hani hep derler ya sevdiğiniz işi yapın diye. Ben insanların sağlığına bu denli değer veren bir mesleğin benim için biçilmiş kaftan olduğunu düşünüyorum. Ama insanı ölümden döndüren ilaçların ve Kanuni'ye şiir yazdıran beden sağlığının bu mecrada(internet) işlenmesi pek mantıklı değil. Zira internette hastalık araştırmaları sonucunda kendini hiv veya kanser gibi ölümcül hastalıkları olduğuna inandırmış ancak yalnızca grip geçiren hastaların olduğunu görmek çok üzücü.
    İşte bu yüzden ben de mesleğimin belki de en zevkli kısmını blogumda yazmaya başladım. Blog yazarlığı özellikle benim mesleğime kıyasla para kazandırıcı bir alan değil. Burada yazdığım şeyler yalnızca sizlere ulaşmak ve yardımcı olmak adına yazdığım yazılar. Beni bugün kaç kuruş kazanmışım merakı değil kaç insan blogumu ziyaret etmiş, kaç yeni güzel takipçi kazanmışım duyguları motive ediyor.
    Ve hala en çok sevdiğim mail "... sizin yazınıza yorum yaptı" başlıklı mailler. Bana gelen tüm soruları elimden geldiğince detaylı yorumluyorum. Öneri isteyenlere en iyi bildiğim ve en çok sevilen ürünleri öneriyorum. Ve ben gerçekten bundan çok mutlu oluyorum!

    Takibe ve iletişime devam edelim. Sizleri çok seviyorum.

Bu da böyle duygusal bir yazı olsun.. :)

11 Ekim 2016 Salı

Japon Abur Cubur Videosu - Meigum Puchi Puchi Oekaki Sherbet Candy Dondurma!

  Blippo alışverişim yazısında bahsettiğim gibi Japonyadan iki tane kendin yap DIY şekeri almıştım. Daha önce Takoyaki setiOekaki Gummy Land seti ve Kracie Taiyaki&Dango setinin videolarını paylaşmıştım. Şimdi ise minik hayvan figürlü dondurmalar yapılan Meigum Puchi Puchi Oekaki Sherbet Candy videosunu paylaşıyorum!
İyi Seyirler :)




8 Ekim 2016 Cumartesi

Birbirinin Üstüne Tutar Mı? Boya - Renk Açıcı - Kına | Tecrubelerim

Ön Uyarı: Bu yazıdaki tüm bilgiler fakültede öğrendiklerim, uzmanlardan edindiğim bilgiler ve tecrübelerimden ibarettir.
   Daha önce bir yazımda Loreal'in renk açıcı spreyi Sunkiss'i kullanıp tecrübelerimden bahsetmiştim. Oryal kadar yoğun etkili bir ürün yerine saçları kademeli ve hafif bir şekilde açmak için ideal bir ürün. Saçlarımın doğal rengi siyaha yakın bir ton, ve benim asıl niyetim kına yakmaktı. Çok koyu renklerdeki saçlarda kına rengini gösteremiyor. Sunkiss kullanma sebebim de kınaya zemin hazırlamaktı yani. (Koyu renk saçlara Sunkiss gibi ürünler turuncumsu bir kızıllık veriyor, aman dikkat).
    İstediğim tonda saçlarımı açtıktan sonra kınamı yaktım. Kına karışımıma ışıltı ve yoğunluk vermesi için ceviz kabuğu da ekledim. Tarifim;

  • 300g yeşil kına
  • 2 cevizin kabuğunun haşlanmasıyla elde edilen su
  • 2-3 çay kaşığı sirke
  • 2 yemek kaşığı zeytin yağı 
    Karışımı 1 gece saçlarımda beklettim. Gündüz kafasında 1kglık yükle oturup beklemek isteyenlere önerim 3-4 saat beklemeleri :)

   Renk açıcının üstüne kına tutar mı?


    Evet efendim tuttu. Daha önceki kına tecrubelerimde kına saçlarımda ne kadar tutunduysa, renk açıcılı hali de o kadar sürdü. Saç rengim bakıra benzer tonda ama epey koyu bir kızıl oldu. Defalarca fotoğrafını çekmeye çalıştım ama hep olduğundan daha koyu çıktı. Bu yüzden maalesef fotoğrafsız bir şekilde tarif ediyorum. İşlemin ardından saçlarım inanılmaz sertleşti. Sürekli olarak yoğun onarıcı kremler kullandım. Ve saç rengim maksimum 3 hafta dayanıyordu. Sonra kına git gide akıp azalıyor ve sadece güneşte görünen bir kızıllık bırakıyordu. 

   Benim kızıl saç sevdam yıllar önce izlediğim "Gezici Pantolon Kardeşliği" filmiyle başladı. Tibby karakterindeki Amber Tamblyn'in saç rengi o kadar çok hoşuma gitti ki ilk kez lisedeyken o rengi hayal ederek kına yakmıştım. Ama kınayı nelerle karıştırırsam karıştırayım, öncesinde veya sonrasında ne uygularsam uygulayayım o hafif turuncu tonlar hep baki kaldı. Aslında o hali daha doğal görünse de hayalimdeki renk bu değil diyerek kına inadımdan vazgeçip boyamaya karar verdim.

    Kınalı saça boya tutar mı?


Ben Palette 4-88'i
tercih ettim
   Bu noktada boyanın rengi çok şey ifade ediyor. Daha koyu renklere geçişte problem yok. Ama tabi araya en az birkaç hafta bırakın ki saçlarınız kendini toparlasın. Daha açık renklere geçiş için işinde uzman bir kuaföre gitmelisiniz. İşin kimyasından bahsedersek, kına saçın yüzeyine tutunur. Boya ise saçın üst katmanını açıp içeriye girer ve pigmentler saçın içine yerleşir. Saç rengi açılırken bu pigmentleri dışarı çıkarırlar. Mesela Sunkiss gibi basit renk açıcılar koyu renk saçın içindeki mavi pigmentleri kısmen çıkarır. Böylece içerde kızıl ve sarı pigmentler kalır. Bu yüzden koyu renk saçlılara bu tip açıcılar turuncu görüntü verir.  Daha güçlü renk açıcılar saça daha sert davranıp ve kızıl pigmentleri de çıkarmayı başarabilir. Bu yüzden açık saça geçiş daha zordur. (Bkz: Saçın yapısı ve boyanın saça etkisi.)
   Toparlayacak olursam, daha koyuya boyayacaksanız bunu evde yapabilirsiniz, açık renkler içinse mutlaka kuaföre gidin. Yoksa yumurta sarısı renklerle gezebilirsiniz. Ve ayrıca tüm bu işlemin arasına en az birkaç hafta bırakın. Ve bu dönemde onarıcı ürünler kullanın.
   Daha koyu renklere geçerken elinizdeki pigmentlerin üstüne yenilerini eklersiniz. Örneğin siyah tüm pigmentleri barındırdığı için geçişi en kolay renktir. Ben kızılın bir başka tonuna geçiş yaptığım için boya tuttu. Hatta tam istediğim tonda oldu :) Ancak daha açık renge giderken elimizdeki pigmentlerden kurtulmamız gerekir, bu da işin zor kısmıdır.

 

  Genel ve pratik bilgiler...


   Çevremdeki pek çok insan kınadan korkuyor. Ve buna sebep olarak dönüşünün zor olduğunu söylüyorlar. Aksine kınanın renginden kurtulmak çok kolay. Beyaz sabun, bu konuda size birkaç yıkamada ciddi sonuçlar verecektir. Ayrıca siyah çay demini de yıkamadan önce saçınıza uygulayıp 5 dk kadar bekletirseniz kınadan kurtulmanıza yardımcı olur. Doğal açık renk saçlarınız varsa bu iki yöntem de epey başarılı olsa da kızıl tonlardan tamamen kurtulmanızı sağlayamaz. Bu yüzden uzman bir kuaföre giderseniz birkaç işlemle size yardımcı olabilir. Veya sabun ve çayı bir süre kullanıp daha sonra boyayabilirsiniz. Kına ile ilgili korkulması gereken şey sonucu asla bilemeyecek olmanız bence...
    Koyu tonlar saçınıza en az zararı veren renklerdir. Doğal saç renginizden çok daha açık tonlara ulaşmak isterseniz saçınıza oryel gibi maddeler uygularlar ve bu boyadan çok daha fazla hasar verir. Yani aslında kına, boya ve basit saç açıcıların hepsi de birbirinin üstüne tutabilir ama açık renk boyalar veya oryel gibi radikal ürünler saçlarınızı ciddi anlamda yıpratır ve üst üste uygulama saçınızı yakar.

Neyse ben gidip Gezici Pantolon Kardeşliğini 16497256. kez izliyim :)



7 Ekim 2016 Cuma

La Roche Posay Effaclar K Krem - İnceleme

   Bir ay kadar önce sivilceye eğilimli cildim için yeni bir nemlendirici arayışına girmiştim. İnternette yaptığım araştırmalar sonunda farklı farklı markaların sivilce yatıştırıcı nemlendiricilerini buldum. Ben farklı farklı dermokozmetik markalarının bir arada kullanılmasını tavsiye etmiyorum. Zira her marka genel olarak belli başlı bileşenleri barındırır ve bazı bileşenlerin bir arada kullanılması birbirlerinin etkilerini örtebilir. (İlaç etkileşimi)
    Günlük olarak kullanıp asla vazgeçmeyi düşünmediğim La Roche Posay Effaclar temizleme jelinin yakın akrabası Effaclar K krem kullanmaya karar verdim. Eczaneden 50TL ye aldım.

   Bu yazıyı yazmak için 1 ay bekledim. Herhangi bir yan etki veya etkisizlik durumunu ölçüp tartabilmek için epey zaman tanıdım. Ve sonuçta genel olarak memnun kaldım.
    Bir de neden Effaclar Duo yerine K'yı tercih ettiğim konusu var; Duo, yeni sivilce oluşumunu önlemeye ve lekelerin görünümünü azaltmaya yararken, K, tıkalı gözenekleri temizlemeye, pürüz şeklinde görünen minik sivilcelerin giderilmesine ve aşırı yağlanmayı önlemeye yarıyor. İkisi de hafif ölçekte nemlendirici özellikte. Benim sorunlarım daha çok K'e göreydi. Böylece K'yı tercih ettim.

    İnce yapılı bir krem. Kokusu çok hafif ve sanırım havuç suyuna benziyor. Bu da ürünün içerisindeki retinil linoleat'tan kaynaklı. Roaccutane isimli hapı duymuşsunuzdur. Bu ilaç etkisini içeriğindeki retinoid ile sağlar. Sebum salgısını azaltarak ve yağ bezlerini baskılayarak gözeneklerin tıkanmasını ve sivilce oluşumunu önler. Retinil linoleat da retinoid benzeri bir bileşen ve bu sebeple sebum salgısını düzenleyici etkisi var.

   Bu kadar bilimsellik yeter :) ciltte bıraktığı his çok hoşuma gitti. Kadifemsi bir yumuşaklık oluşturuyor. Makyaj bazı olarak ideal yapıda. La Roche Posay de makyaj bazı olarak tavsiye ediyor ürününü. Sabah akşam uygulamada cildinizin ihtiyaç duyacağı nemi de sağlıyor. Ancak kuruya yakın ciltliyseniz ve arada bir çıkan sivilceleriniz varsa bu ürün yerine daha yoğun nemlendiricili bir ürünü kullanmanızı tavsiye ediyorum.

   İçerik İncelemesi


    Silikon içeriyor. Ama yağ bileşeni düşük bir kremi silikonsuz bulmak çok zor. İçeriğindeki salisilik asid ciltte bakteri üremesini ve sivilce oluşumunu önlemeye yardımcı. Setil alkol aşırı hassas ciltliyseniz bu ürünü kullanmanızı engelleyecek nitelikte tahriş edebilecek bir madde. Genel olarak masum diyebiliriz :)


    Ürünün çok hafif bir peeling etkisi var. Ama benim cildimde gözle görülür bir soyulma yapmadı. Tekrar retinol linoleattan bahsedeceğim :) bu madde cilt üzerinde kalıcı bir etkiye sahip. Yani ürünü kullanmayı bıraktığınızda bile sebum salgınız azalmış oluyor. Ancak bu kalıcı etkiyi görebilmek için en az 3 ay kremi kullanmalısınız. İlk bir kaç hafta daha fazla sivilceye sebep olabilir. Ancak bende öyle bir durum olmadı. Herkeste olacak diye birşey söz konusu değil zaten.
    Ben genel olarak memnun kaldım. Bir anda mucizeler yaratması söz konusu değil. Bir dermokozmetik kremden mucize beklememeniz için bunu söylüyorum. Ama eşdeğerlerine göre oldukça başarılı bir ürün. Fiyat olarak da bu etkiye ve bu içeriğe sahip bir krem için uygun sayılır. Eczanelerde satılabilecek ruhsatı alamayan kremlere yüzlerce lira vermenizi hiç tavsiye etmiyorum :)


6 Ekim 2016 Perşembe

Japon Abur Cubur Videosu - Kracie Taiyaki ve Odango Seti

     Blippo alışverişim yazısında bahsettiğim gibi Japonyadan iki tane kendin yap DIY şekeri almıştım. Daha önce Takoyaki seti ve Oekaki Gummy Land setinin videolarını paylaşmıştım. Şimdi ise Japon yemeklerinden Taiyaki ve Odango'nun kendin yap şekerlerinin videosunu paylaşıyorum :)
İyi Seyirler :)


 Meraklısına;

Taiyaki (Balık keki)
Daifuku (pirinç kekinde çilek tatlsı)
Odango (soslu pirinç topları)




4N1K - Okuduklarım


    Bana lise yıllarımı anımsatan, kendimi yeniden 16-17 yaşlarında hissettiren bir kitaptı 4N1K. Büşra Yılmaz 21 yaşındayken yazmış bu kitabı. İnsana "ben 21 yaşındayken boş gezenin boş kalfasıydım" diye düşündürten biri. Wattpad'de sanal yazarlık yapmış. Yazı yazmanın onu depresyondan kurtardığını söylüyor. Bu yaşta 100binin üzerinde satışı olan bir kitabın yazarı olmak bence büyük bir başarı.


    Kitap sağlam bir arkadaşlığı anlatıyor. 4 erkek ve onların kardeşten öte sevdiği Yaprak'ın öyküsü, sıra dışı nitelikte. Epeyce küfür geçiyor kitapta, ama öyle klasik küfürler de değil, "Geniş Aile" dizi yazarlarının kullandığı ironide laflar bunlar.

Yaprak; küçükken, markette annesinden sürpriz yumurta istediği için bulgur reyonuna sıkıştırılıp çimdiklenenler, ilkokul önlüğünün altına eşofman giyip okula gidenler, yeşil silgisini diş izi yapanlar ve kırmızı kapaklı tüm dersler kitabının saman sayfalarını silerken yırtanlar kadar sıradan bir kız çocuğuyken; birlikte büyüdüğü dört çılgın erkek arkadaşı yüzünden akranlarından biraz farklı bir kız haline gelmiştir. 
    Yaprak son derece çılgın bir kız. Pembeye savaş açmış, sıkıldıkça halıda yuvarlanan, flört nedir bilmeyen ve hiç de ilgilenmeyen biri. Bu beş arkadaş sınıfın arka sıralarında oturup hayatı tiye alan gençlerden. Okulla ilgili tek hedefleri geçecek kadar not almak. Bu dört erkekten her biri farklı bir renkli karakter.

Dünyası, on iki yıllık dostları, gamzeli kahramanı Ali, tek ideolojisi3P (pizza, pijama, pislik) üzerine kurulu bir çılgın, Oğuz, sevgilisini kendi vesikalık resminden bile kıskanan demirli, Gökhan ve notları toplamda bile 100'e ulaşamayan çorap fetişisti tatlı çapkın Sinan'dan ibarettir. Kalbi dördüyle tıka basa dolu, hayatı onlarla rengârenk olduğu için aşka ne inancı vardır ne de ihtiyacı...
   Yaprak aşk ilişki gibi kavramlardan uzak bir hayat sürmüş. Kimseden hoşlanmamış ve bu tip duyguların neye benzediğinden habersizken bir gizli hayranı çıka geliyor.

Ama bir gün rutin (!) hayatı, doğum gününde gelen bir paket ile tümden değişir. Paketin içinde, gizemli bir âşıktan gelen, kızımızın asla giymeyeceği türden gösterişli bir elbise ve içinde de bir not vardır.
    Tek bir noktada bile Yaprakla özdeşleşemedim. Ama sanırım bu kadar çok sevildiği için çok imrendim kendisine. Bu kitaptaki aşk "çıkma" kelimesiyle azımsadığımız basitlikte değil. Çok yoğun ve çok masum duygulardan bahsediliyor. Duygular diyorum çünkü bizim kızı seven sadece tek bir kişi yok(!). Gel de imrenme işte...
    Ziyadesiyle sürükleyici bir kitap. Ama tabi bu tarz romanlar size çok şey katmaz. O yüzden eğlence bakımından yorumlayacağım. Keyifli vakit geçirmek için bire bir. Bazı noktalarda bana bu gençlik nereye gidiyor dedirtti açıkçası. Kitaptaki ebeveynleri ayrı ayrı yargıladım zihnimde. Yine de ana karakterlerimizin hepsini de sevdim sanırım.
    Bir de her an yeni yeni karakterler fırlıyor kitaptan. Tam herkesi tanıdım derken Emre çıkıyor, sonra birden Tuna ve derken Ece. Kore dizisi izler gibi birbirine karıştırdım herkesi. Bir kağıda not mu alsam acaba diye bile düşündüm! :)
    Pek çok da klişe vardı. Ama bence yakışmışlar kitaba. Sona dair pek çok şeyi daha kitabın başından anlıyor insan. Ki bu hikaye sonunu bile bile merak ettiriyor kendini. Ayrıca son 10 sayfa kala "ee bütün sorunlar çözülmedi yoksa?!" diye heyecan yaptım ve sonunda bombayı gördüm...


Bir sürprizi daha var yazarın. Kitabın film çekimi için anlaşma imzalamış!
Sabırsızlıkla bekliyoruz efendim...


1 Ekim 2016 Cumartesi

Senden Sonra Ben - Okuduğum Kitaplar

    Senden Sonra Ben, Senden Önce Ben kitabının devamı niteliğinde olduğu için söyleyeceğim her şey ilk kitabın spoilerı niteliğindedir..

   Senden Önce Ben, sonu kötü bittiği halde okumak istediğin nadir kitaplardan biriydi. Ama sonun öylece mutsuz ve Will'in gidişiyle noktalanmasına için razı olmadı. Kısa zamanda filmi de izleyip acıma acı kattıktan sonra 2.kitabı da aldım ve hemen okumaya başladım.

Hikâyelerin mutlu sonla bitmesi için yola devam etmek gerekir...

   Louisa'nın Will'i unutmasını ve yoluna devam etmesini çok istiyordum. Özellikle Will'in yaptığı seçimi bir türlü onaylayamıyor olmam git gide Louisa'nın haksızlığa uğradığını düşündürüyordu bana. İlk kitapta Will bıraktığı mektupta Louisa için bazı adımlar işaret etmişti. Ona bir miktar para bırakmış, hiç adımını atmadığı dış dünyayla Pariste  bir  kafede okuyacağı mektup ve bir kaç adım ötedeki parfüm dükkanının kokularıyla tanışacağını düşünmüştü sanırım. Ama ölümüyle insanları putlaştıran zihinlerimiz bu noktada Will'e inanarak yanılmış olabilir miyiz?

Beni o kadar da sık düşünme.Sadece iyi yaşa. Sadece yaşa... Sevgiyle, Will.
Louisa Clark ve Will Traynor birlikte altı ay geçirmiştir. Koca bir yılın yarısı... Ve bu altı ay çok şeyi değiştirmiştir. Lou artık kendi hayallerinden korkan o kasabalı kız değildir fakat hayatı Will'in istediği gibi cesurca yaşamayı da başaramıyordur. Sevdiklerini kaybeden insanların yollarına nasıl devam ettiklerini bilmiyordur çünkü Will'in olmadığı bir dünya onun için hâlâ katlanılması zor bir yerdir. Boş bir apartman dairesinde yaşıyor, havaalanında korkunç bir işte çalışıyordur. Yaşasa da onun için hayat diye bir şey yoktur, ta ki karşısına onu Will'e götüren, kimsenin haberinin olmadığı bir bağlantı çıkana dek..

Spoiler Uyarısı!

    Will'in Louisaya ciddi bir miktar para bırakmış olması benim içimde o parayı değerlendirip Üniversitede istediği bölümü okuyacağı, tasarımcı olup herşeyi yoluna sokacağına dair bir inanç oluşturdu. Ama Louisa'nın, geleceğe dair bir inancı kalmadığı için peri masalı yazacak halde değildi. Bu yüzden başta havalimanı barındaki işini yadırgasamda belki de birşeylerin "mutlu son" ile bitmesi için mükemmel bir işe gerek yoktur diye düşündüm. 
    Kitabın her köşesinde beklentileri kırma gibi bir özelliği var. Bunu çok sevdim. Sam ve Jake hakkında kafamda oluşan beklenti de aynen bu şekilde kırıldı. Bundan söz etmek gerekirse, sanırım sırf Jake'i bir grup destek terapisinde tanıdığımız için şizofrenliği ona yakıştırdım. Bu şekilde Sam'i masum çıkarıp Lou ile mutlu bir hayat sürdürebilirdik. Ama işler çok daha tuhaf yürüdü. 6.his filminin sonuna gelince başa sarıp "psikologun çocuk dışında kimseyle konuşmamış olduğunu nasıl anlamam inanmıyorum" diye şoktan şoka girdiğim gibi, burada da Sam ve Lou'nun tanışmasına geri sardım :)
     Lily de aynı şekilde beklentilerin çok ötesinde bir sorunla çıktı karşımıza. Lily Lou'nun kapısına ilk geldiği andan itibaren çocuk yetiştirme ve çağımızın gençlik sorunları üzerine kafa patlatmaya başladım. Lily ye de çokça kızsam da içten içe ona acımakla geçti tüm kitap. Belki de Will'den geriye kalan herşey bu kadar kutsallaştırılmışken Lily gibi bir baş belasının çıka gelmesi Lou'nun Onu unutmasında faydalı olmuştur...

    Her iki kitap da okunmaya değerdi. Jojo Moyes artık sevdiğim roman yazarları listemde üst sıralarda yer alıyor. Umarım bu kitabın da filmi çekilir...